Sosyalist Devrimler

SOSYALİST DEVRİM NEDİR ? 

Sosyalist devrim üzerine yapılan tartışmalar aslında, "şiddet" ile değil, toplum içerisinde halkın gerçek gücünü geliştirmekle, demokrasiyi genişletmekle ilgilidir. Sosyalist devrimin asıl anlamı şudur:

İşçi sınıfı, kökleri günlük yaşamda olan, varolan otoritelere meydan okuyacak ve onların yerini alacak yeni kurumlar geliştirir. Milyonların iradesinin aracı olabilmeleri için, bu kurumların demokratik olması zorunludur. Şimdiye kadar işçiler, farklı zamanlarda ve farklı yerlerde, bu kurumlara, komün, sovyet, işçi konseyi, özerk cumhuriyet gibi isimler verdiler. Büyük olasılıkla gelecekte de yeni isimler bulacaklar.

Sosyalist devrim, milyonların aktif olarak katıldığı, "aşağıdan" bir süreç olmak zorundadır. Sosyalist devrim boyunca sıradan insanlar kendi yaşamlarını etkileyen bütün meselelerin kontrolünü ele alırlar. Bu, genel olarak bir "politika" sorunu değildir. Ekonomik yaşama ve dolayısıyla üretim araçlarının toplumsallaştırılmasına kadar uzanır. Toplumun zenginliği çok az insan tarafından kontrol edildiğinde, gerçek bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Sosyalist devrim, işyerlerine kadar uzanır. Bazı insanlar diğerlerinin patronu olurken ve ayrıcalık sahibi olmak için daha fazla para kazanırken demokrasinin hiçbir anlamı yoktur. Sosyalist devrim "yasa ve düzen" sorunlarıyla uğraşır. Seçilmemiş yargıçlar, sulh yargıçları ve polis şefleri hiçbir zaman suçun yarattığı problemleri, ve kapitalizm altında yabancılaşmış yaşamın ürünü olan günlük şiddeti çözemezler. Sosyalist devrimde, çalışan insanlar, sosyal yaşamın her alanında kontrolü ele geçirirler ve neye ihtiyaç duyduklarını ve bu ihtiyaçlarını karşılamanın en iyi yolunun ne olduğunu tartışırlar. Yeni bir dünyayı şekillendirmenin araçlarının kontrolünü ele geçirirler. Böyle bir değişim, sadece kurumları değiştirmenin ötesine geçer ve toplumun ve insan psikolojisinin en derin düzeyinde gerçekleşir.

Kapitalizmde, çoğu zaman, yöneticilerimizin gücü, bizim kendi aramızda bölünmüş olmamız ve kendimizi güçsüz hissetmemiz koşuluna bağlıdır. işte, kapitalist toplumda cinsiyetçi, milliyetçi ve ırkçı bölünmelerin önemi burada yatar. Hayatın oluşturduğu engellerin gerçek kaynaklarını saptırarak, bunların sorumluluğunu "günah keçileri"nin üzerine atarlar. Farklı zamanlarda, bu hedefler Katolikler, İrlandalılar, Yahudiler, siyah ve Asyalı insanlar, eşcinseller ve diğerleri olmuştur.

Fakat, bu bölünmelerin temelinde yatan daha derin bir şey; yani kapitalizmde her günkü yaşam tarafından oluşturulan yoğun güçsüzlük duygusudur. Yaşamak için bir başkası için çalışmak, patronlar tarafından aşağılanmaya boyun eğmek zorundayız. Teoride "özgür" olduğumuz "pazar", aslında, çalışan insanlara çok az seçenek sunar. Günlük yaşam, acı gerçek ile 'kendi yaşam koşulları üzerinde demokratik güçlerini kullanan sıradan insanlar' fikri arasındaki boşluğun en büyük olduğu yerdir. Birkaç yılda bir seçimlerde oy kullanmak bu boşluğu kapatmaz. Halk devrimi gereklidir, çünkü egemen sınıfı sırtımızdan atmanın başka bir yolu yoktur. Daha da önemli olan, beraber mücadele ettiklerinde bu insanların yaşamında meydana gelen değişimler, ve bu mücadelenin onları harekete geçirici etkisidir. Bir yüzyıl önce, Rus devrimcisi Lenin, "her devrim ezilenlerin şölenidir" diye yazmıştı. Işte bu en önemli ve en değerli, şeydir. İnsanlar kendilerini dönüştürürler. Biz, bu dönüşümü, küçük ölçekte, grevlerde ve sosyal hareketlerde görürüz. İnsanların kendilerine olan güvenleri artar ve kendilerini daha iyi hissederler.

1980'de Polonya'da, kitle grevlerinin etkisi ve zaferi sadece işçilerin kendi arasında değil, bütün toplumda hissedildi. Hastanelerdeki hastalar daha çabuk iyileştiler ve taburcu oldular. Birkaç hafta içinde hastane koğuşları tekrar doldu; fakat bu sefer kendini bir anda kötü hisseden resmi görevliler ve yöneticilerle. Halk devrimleri, toplumun yaratıcılığını ve farklı bir toplumun temeli için gerekli olan kolektif gücü artırırlar. Devrim, kapitalizmde önü kapatılan bu potansiyelin önünün açılması sürecidir. Devrim kolektif ve ortak bir süreç olmak zorundadır. Yeni bir dünya yaratma kapasitemize olan güvenimiz, bütün güce sahipmiş gibi görünen egemenler karşısında zayıf düşürülmüş ve yeteneksizleştirilmiş, yalnız ve çaresiz bireyler olmadığımız duygusuna bağlıdır. Devrimlerin sadece egemen sınıflar için değil, aynı zamanda sıradan insanlar için de sürpriz olmasının nedeni budur. Her dürüst halk devrimi tarihçisi, insanların devrim sırasında duydukları mutlululuğu ve kendi güçlerini kazanmış olmalarını anlatmanın yanı sıra, her zaman, bu durumu da kayda geçmiştir. İ

İnsanlar, devrimlerde, başka koşullarda olduklarından daha hızlı değişirler. Yeni olasılıklar kendilerini ortaya çıkarırlar. Bir anda insanlığın ufku genişler. Gri dünya yeni renkler almaya başlar. Sadece devrim deneyiminde güçsüzler kendi kapasitelerini görmeye, kendi güçlerini sınamaya ve artırmaya ve bilinçli bir şekilde yeni bir dünyayı yönetme yeteneğine sahip olmaya başlarlar. Bu hiçbir şekilde şiddetle değil, tamamen özgürlüğün genişletilmesiyle ilgilidir.

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol